BALIK TUTMAYI ÖĞRENMEK

Çağımız her ne kadar tüketim çağı da olsa geçen yüzyıllarda olduğu gibi üretmek ve üretime katkı sağlamak insanların en büyük temel hedefi olmuştur. Üretmek ve üretime katkı sağlamak insanoğlunun sürdürülebilirlik yaşam döngüsünde çok önemlidir. Yaşam döngüsünün sürekli seviye artışını destekler ve önce birey dolayısıyla ülke refahına katkı sağlar.

Yoksulluk, gerek gelişmiş gerekse az gelişmiş ülkelerin karşı kaşıya olduğu temel sorunların başında gelmektedir. Türkiye’de yoksullukla mücadele alanında yapılmakta olan sosyal yardım faaliyetleri farklı kurum ve kuruluşlar tarafından yürütülmekte olup, temel amaç ülkedeki yoksulluk oranını asgari düzeye indirebilmektir. 

Diğer dünya ülkelerinde olduğu gibi, Türkiye’de de yoksulluk ve bunun sonucu yapılan sosyal yardımlar, üzerinde daha çok durulmaya başlanan ve giderek önemi artan bir sorunlar haline gelmiştir. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, 2002 yılında %26,96 olan Türkiye’deki gıda ve gıda dışı harcamaları esas alan yoksulluk oranı, 2009 yılına gelindiğinde %18,08 düzeyine gerilese de, gelişmiş ülkelerle kıyaslama yapıldığında yoksulluk oranının halen yüksek seviyelerde olduğu görülmektedir. Türkiye’de yoksullukla mücadele alanında yürütülen sosyal yardım faaliyetleri farklı kurum ve kuruluşlar tarafından yapılmakta olup, temel amaç ülkedeki yoksulluk oranını asgari düzeye indirebilmektir.

İnsanoğlu ne zaman doğa döngüsünde hakimiyetini artırmış işte o vakit hızla çoğalan nüfus ve ihtiyaç duyulan refah seviyesi için sürekli tüketime yönelmiş ise kendi başına üretme ve insanoğlunun hizmetine sunma duygularıyla adeta kendi kendisi ile yarış eder duruma gelmiştir. Bu yarışın olumlu yönleri bilgi ve teknolojinin sürekli değişim göstererek refah düzeyinin ve ekonomik düzeylerin süratle gelişimine katkı sağlamasıdır. Olumsuz yönleri ise doğa ve tabiat düzeninin bozulmasına sebepler vermiştir.

İnsanların tüketici vasfından kurtulup üretici ve kendi kendine yeten bireylere dönüşme için en büyük özelliği olan akıl ve bu akıl ile hareket edebilme özelliğini kullanabilmesine bağlıdır.Bu noktada aklıma gelen güzel bir örnek olduğunu düşündüğüm şu kısa hikayeciği okumanızı istiyorum ; Anne ayı iyi bir avcıdır. Bu bilgisini yavrusuna da aktarmak ister.Balık avlarken bir iki yaşındaki yavru da annesinin yanındadır. Birlikte suya girerler.Anne ayı balık yakalar, birlikte yerler.Bu arada bir gelişme olur. Anne ayı, yakaladığı balığı ağzından suya düşürür, ancak balık ölüdür, yavru ayı onu hemen yakalar.Bu oyun haftalarca sürer. Anne ayının ağzından düşürdüğü balık her defasında biraz daha canlıdır! Yavru ayı yine de o balıkları yakalar ! Suya düşen balıklar her defasında daha canlıdır ama yavru ayı da her gün daha usta bir avcı olmaktadır.Sonunda yavru ayı kendi başına balık yakalayacak kadar ustalaşır. Anne ayı bunu anlar. Artık ona balık vermez. Kendi artıklarından yemesini ve çevreden meyve toplamasını engeller. Yanına gelmek isterse ona vurur, taşlar kısacası yanından uzaklaştırır. Yavru ayı aç kalır. Bir gün aç, iki gün aç, üç gün aç, artık dayanamaz. Balık tutar. Balık tutmanın aslında çok zor olmadığını anlar. Balık tutmaya devam eder. Anne ayı çok mutludur. Yavrusuna balık tutmasını öğretmiştir.

Eğitim sonucu öğrenmek, bu günden diğer güne miras kalan en önemli insan özelliğidir. Bizlerin ne kadar fazla oluşunun ölçütü, dünden bu güne ne kadar güce ve maddi varlığa sahip olduğumuz değil, zihnimizde yer edinen öğrenmemiz olacaktır. Gücünüzü bir gün yitirebilirsiniz, paranızı bir gün yitirebilirsiniz, sağlığınızı bir gün yitirebilirsiniz fakat öğrendiklerinizin size kattıklarını hiçbir zaman yitirmezsiniz. Her gün öğrendikçe fazlalaşır, artarsınız ve sürekli artarak birikirsiniz.

Bundan dolayı, çocuklarımıza bırakabileceğimiz en büyük miras ne bir kayık, ne bir olta, ne de sepetler dolusu balık olacaktır. Ona verebileceğimiz en büyük miras, hayat denilen bu koca ve bazen de dalgalı okyanusta yalnız başına kaldığında balık tutacak öğrenmeyi sağlamamız olmalıdır. Dünyaca ünlü düşünür Konfüçyüs’ün da dediği gibi: “Bir kişiye iyilik yapmak istiyorsan ona balık verme, balık tutmayı öğret.” öğretisi her insanın hayatında yaşam felsefesi olmalıdır.

İnsanın, kendisine emanet edilen kabiliyetlerini bizzat kendisi kullanarak, kendisinin ulaşacağı sonuçları elde edebilmesine imkan verecek bir eğitim ve daha da önemlisi yönetim anlayışına ihtiyaç vardır.

Yaşadığımız yüzyılda maalesef insanlarımız üretime yönlendirilmemiştir. Aksine tüketim alışkanlıklarını teşvik ederek insanlarımızı bu yönde yanlış yönlendirmeler yapılmıştır. Gün geçtikçe de büyük insan toplulukları adeta devlet veya zengin kişiler tarafından sosyal yardım adı altında insanlarımız üretimden uzaklaştırılıp sosyal yardım kölesi haline getirilmiştir.

Elbette sosyal ve eşitlik anlayışını benimseyen devlet yönetimleri gerek ülkesi içerisinde gerekse dünya üzerinde ihtiyacı olan insanlara yardımlar yapmalıdır. Bu yardımlar insanları bağımlı yapacak şeklinde sürekli olmamalı ve sosyal yardım yapılan insanlar çeşitli vasıtalar ile üretime yönlendirilmeli ve teşvik edilmelidir.

Konfüçyüs'ün ünlü sözünde olduğu gibi insanlarımıza sürekli sosyal yardımlar yaparak onların bu durumu olağan olarak düşünmelerine sebep verilmemelidir. Her insanın kendi yeteneğine ve aldığı eğitime göre becerileri vardır. Bu becerilerin doğru işe ve üretime yönlendirilerek gerek kendi yaşamını rahatça sağlayabileceği gerekse yaşadığı topluma ve ülkesine katkı sağlayabileceği  ortamların oluşturulması noktasında çok önemlidir.

Balık tutmayı öğrenmek ilk olarak insanın kendi özgüveninin yerine gelmesine sebep vermek ile birlikte bu edinilen özgüven insanın çalışacağı her iş alanında pozitif sonuçlar doğuracaktır. Bu sonuçlar neticesinde içinde yaşanılan toplumun refah düzeyi ülke ekonomisi sürekli iyi yönde gelişecektir. Bu gelişme süreci insanların geleceklerine dolayısıyla çocuklarına bırakabilecekleri en büyük miraslardan biri olacaktır. 

Sonuç olarak, yukarıda bir kaç farklı yönden değinmeye çalıştığım sosyal yardımların insanların çalışma ve üretme duygularını köreltmeyecek şekilde ölçülü düzeyde yapılmalıdır. Bu insanlarımız eğitim ve yönlendirmeler ile hem kendisini hem de ailesini geçindirebileceği seviyelere hızla ulaştırılmalıdır. Elbette bu yapılacak olan çalışmaların kalıcı olması için sosyal yardım alan insanların düşünce ve yaşam tarzı boyutuna da en doğru şekilde eğilmelidir. 

Şevket Gölük - Yazar


Not:  Makale sahibinden izinsiz ve adres-yazar ismi belirtilmeden hiç bir yerde yayınlanamaz. 


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

MESLEKİ VE TEKNİK EĞİTİMİN ÜLKEMİZDEKİ ÖNEMİ

PROJE YÖNETİMİ